Tümü

    Meditasyonum Uzun Mesafeli Bisiklet Turu

    Doktorların spor yapması hayati risk içerir dediği kronik astım hastası Melih Şentürk, nasıl oluyor da İstanbul’dan Zonguldak’a, Zonguldak’tan Batum’a bisiklet bedalladı? Hayatını değiştiren kararları nasıl aldı? Tüm bu soruların yanıtlarını röportajımızda okuyacaksınız.

    Melih Şentürk kimdir, nasıl bir ailede doğdu, nerelerde okudu kendinizi bize tanıtır mısınız? 

    1975 yılı Zonguldak doğumluyum. Türkiye taş kömürlerinde puantör olarak çalışan bir baba ve ev hanımı bir annenin 3 çocuğunun en küçüğüyüm. Çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir ablam ve abim var. Aile olarak oldukça sakin, huzurlu bir ortamda büyüdüm. Bahçe içerisinde bir evimiz ve akşam ezanı okununca biten sokak oyunlarımız vardı. İlk ve ortaokulumu evimize oldukça yakın bir okulda okudum fakat ders çalışmaktan nefret ederdim, doğal olarak başarılı bir öğrenci değildim. Babam da “sanırım bu okumayacak” diyerek beni meslek lisesine verdi. İstemediğim bir okuldu ve motor bölümünü okumak zorunda kaldım. Liseyi bitirdikten sonra da okumak istemedim ve çalışma hayatım başladı. İlk işim de babamın çay ocağında garsonluktu. 

    BİSİKLET HAYALİM VARDI

    Kronik astım hastalığı tanısı kaç yaşlarınızda konuldu, muhteşem değişiminizden önce nasıl bir hayatınız vardı? 

    Astım hastalığı Zonguldak’ta oldukça yaygın bir hastalıktır. Kömür madeni şehri olduğu için havası da temiz sayılmaz. Ben de 7 yaşındaydım önce bronşit daha sonra astım hastalığı tanısı koyuldu. O dönemde doktorum spor yapmamamı, kedilerden, tozdan, rutubetli ortamdan kesinlikle uzak durmamı söylemişti. Zaten durmasam da ciddi anlamda astım ataklarım oluyordu. Hatta bu ataklarda yere yatıp “anne bana nefes verin” diyerek ağladığım dönemler bile oldukça fazlaydı. Bu sebepten okulda da beden eğitimi derslerine giremezdim. Doktorum bana “spor yapamaz” raporu da vermişti. Bu durum hayat kalitemi oldukça düşürmüştü. Her çocuğun mutlaka bir bisiklet hayali vardır ve benim de en büyük hayalim bisiklete binebilmekti. Fakat bırakın binmeyi öğrenmeme bile izin vermiyorlardı. Hatta bahçede oynarken bile doğal olarak sürekli ailemin gözleri üzerimdeydi. Günde 2 ilaç kullanıyordum ve her hafta aşı olmam gerekiyordu. O dönemlerde bu aşılar Türkiye’de olmadığı için yurt dışından geliyordu hatta aşılar geldiğinde Zonguldak’ta yapılamadığı için her hafta İstanbul’a babam ile birlikte aşı olmaya gitmemiz gerekiyordu. 

    SAĞ OMZUMDAKİ MELEKLER 

    “Kendi değerinizi arttıracak şeylere odaklanın, gerisi her zaman gelir” diyen enişteniz Fatih Süalp’in ve ablanızın hayatınızın değişimindeki rolünü anlatabilir misiniz?

    Benim için Fatih Abim ve Hafize Ablam çok özeldir. Küçükken bizlere hep şöyle söylenirdi ve ne anlama geldiğini pek anlamazdım; “Her insanın sağ omuzunda iyilik, sol omuzunda da kötülük melekleri vardır. Bizim her yaptıklarımızı görürler ve bizleri doğru ve yanlış olan şeyleri yapmamız için yönlendirirler. Ben onları 2003 yılından beridir sağ omuzumdaki melekler olarak görüyorum. Çok hatalarım oldu onların öğrettikleri ile toparladım, bazen düştüm kaldırdılar, hayatımla ilgili önemli bir karar alırken “onlar olsaydı ne yaparlardı” diyerek harekete geçiyorum. Hayatımda sahip olduğum birçok güzel öğretilere ve değerlere onlar sayesinde sahibim. Onları çok seviyorum… 

    Vegan beslenme tarzınızı ve yaşam felsefesini tercih nedenlerinizi paylaşabilir misiniz?

    Vegan yaşam felsefesine geçişim tamamıyla etik sebeplerden dolayı oldu. Hayvanların market raflarına gelene kadar çektikleri acılar, süt verebilmeleri için yapılan eziyetler gibi birçok faktör var. Vegan olmadan kısa bir süre önce olabildiğince hayvansal gıdaları azaltmıştım. Bir süre araştırma içerisine girdim. İzlediğim bir kaç belgesel, okuduğum iki kitaptan sonra hayvan sevgisinin sadece kedi ve köpek sevmekten ibaret değil, onların da bizlerden farkı olmadığını ve sömürmemiz gerektiğinin farkına vardım. Daha sonra hayvansal tüm ürünleri, sadece yiyecek olarak değil tüm eşyalarım, kıyafetlerim dâhil olmak üzere hayatımdan çıkarttım. Vegan yaşam felsefesinin içerisine girince daha şey öğrendim. Daha sonra eşim de vegan olma kararı aldı.  Toprak ananın verdiği tüm gıdalar bizlere fazlasıyla yetiyor artıyor bile diyebilirim.

    UZUN MESAFELİ BİSİKLET TURU MEDİTASYON 

    Bisiklet ile ilk uzun mesafe turunuzu İstanbul’dan Zonguldak’a, ardından hayalinizdeki Karadeniz turunu gerçekleştirip, Zonguldak’tan Batum’a 19 günde pedallamışsınız. Bu uzun yolculukta heybenize doldurduğunuz anılar ve anektotlardan sizi en çok etkileyenleri bize anlatabilir misiniz?

    Tabii ki, seve seve 🙂 Öncelikle çıkmadan önce neler hissettiğimden bahsetmek istiyorum. İlk gitme kararı aldığımda çevremdeki birçok kişi gelip geçici bir heves olduğunu, gidemeyeceğimi hatta başlasam sonunu bile getiremeyeceğimi düşünmüşlerdi. Ama ben çok inanmıştım ve Batum’a girdiğimde o ilk çektireceğim fotoğrafın hep hayalini kurmuştum.

    Uzun mesafe bisiklet turlarına birçok insan gezmek, eğlenmek belki delilik olarak bakarlar fakat göründüğü gibi değildir. Benim için bisiklet ile uzun mesafe turu demek meditasyon demek, sabretmeyi öğrenmek demek, dinginlik demek, sınırlarını zorlayabilmek demek, yeni insan tanımak demek, minimalist yaşayabilmeyi öğrenmek demek, elimizdekilerin değerini anlayabilmek demek, şükretmek demek ve daha bir sürü şey. O yüzden bu tur benim için çok önemliydi ve beni çok heyecanlandırıyordu. Başka hiç bir şey düşünmüyordum. Yola çıkacağım gün geldi çattı ve insanlar kararlı olduğumu görünce koruma içgüdüsü ile vaz geçirmek için ellerinden geleni yaptılar. Eşim Behlül o zaman sevgilimdi ve bir gün önce ağlamaktan gözleri balon gibi olmuştu… Canım benim. Bana yol boyunca hep destek oldu.

    Yola çıktım her şey müthişti. Yolda kötü anılarım da oldu çok güzel anılarım da. Mesela Batum’a girmeden 10 km. önce cüzdanımı kaybettim sadece cebimde kalan  300 TL ile Batum’da 2 gün geçirmek zorunda kaldım. Ama Rize’ de çay fabrikasında çalışan güzel insan bulmuş ve beni aradı dönüşte aldım. Bir akşam bisikletimi çalmaya kalktılar son anda kurtardım. Bir çok insan ile tanıştım, askerlik arkadaşlarımı buldum, tabi en çok “deli misin sen” diyen insanlar ile karşılaştım. Ama her biri iyi ki olmuş diyorum. Çok ama çok şey öğrendim. Batum’a ulaştım ve o fotoğrafı çektirdim 🙂

    HİKÂYELER İNSANI DEĞİŞTİRİR

    Bisikletinizi pedallayarak Türkiye’yi geziyorsunuz, bu gezilerde karşılaştığınız insanlara “hikayeniz var mı?” diye soruyorsunuz. YouTube kanalınızda paylaştığınız bu hikayeler çok ilgi çekici ve samimi. Bu hikayeler ve seyahatler nasıl devam edecek planlarınız nedir? 

    Benim değişim sürecim boyunca aldığım birçok kararın arkasında aslında ilham aldığım birçok yaşanmış hikâye var. Belki bizlere küçükken birçok şeyi yap demek yerine, o konu ile ilgili hikâye anlatmış olsalardı yapmamız gerekenleri çok daha büyük zevkle ve azimle yapabilirdik diye düşünüyorum. Daha da başarılı olurduk.

    Hikâyelerin insan hayatını pozitif yönde değiştirme konusunda çok güçlü olduğunu aslında hepimiz biliyoruz. Bir hikâye dinlerken, hikâyedeki karakterleri kendi yerimize koyabiliyoruz. “O yapabildiyse ben de yapabilirim” diyebiliyoruz. Ben de bu yüzden yolda tanıştığım benzin pompacısından tutun da büyük bir şirketin kurucusuna, evinde çocuklarına bakarak hem de çalışmak zorunda olan bir ev kadınından belki bir iş kadınına kadar hikâyelerini dinleyerek ve onlardan izinlerini alarak bunları paylaşmak istiyorum. Tabii ki bu projemi tüm Türkiye’yi bisikletim üzerinde turlarken gerçekleştirmek istiyorum. Kim bilir iyi ve kötü ne hikâyeler var. Belki ilham verecek belki yapmamanız gerekenleri öğreneceğiz.

    DENİZDEN GELEN ODUN PARÇALARI SANAT OLDU; LODOS ART 

    Sahile vuran lodos tahtalarını toplayıp içinde hikayeleri olan evler, sokaklar yapıyorsunuz. Sanatçı eşiniz Behlül ile birlikte bu ürünleri “LodosArt” markası adı altında toplamayı düşünüyorsunuz. Bu sanatsal ürünleri satın almak isteyenler nereden ulaşacaklar size? 

    Aslında Lodos Art da yine hikâyeden doğan bir uğraşım diyebilirim. Eşim Behlül görsel sanatlar öğretmeni aynı zamanda iyi bir hikâye anlatıcısıdır. İnsanın eşi böyle olunca mutlaka bir şeyler bulaşıyor sanırım. Lodos Art aslında benim yıllardır olan doğa sevgimden kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Biz Karadenizliyiz ve lodosları meşhurdur. Her lodos ve yağmur sonrası deniz kenarına mutlaka odun parçaları vurur.

    Fakat bu odunlar sıradan değildir. Her birinin mutlaka bir hikâyesi vardır, buraya gelmeleri yıllar sürer. Önce dalından kopar ardından toprakla buluşur. Yağmur yağar sel ile birlikte nehre ulaşır sonra denize. Denizde de yıllarca dalgalarla mücadele eder, o mücadele sonrası şekillenir ve en sonunda ise müthiş bir görüntü oluşur. Bir odun parçasının yılları denizde geçtiği için, denizin antiseptik suyu o odunu bir daha çürümeyecek hale getirir yani güçlendirir. Aynı insanoğlu gibi değil mi? Bizleri de verdiğimiz mücadeleler güçlendiriyor ve her birimizin bu yüzden ayrı ayrı hikâyeleri oluşuyor.

    Ben de bu odunların olabildiğince doğal hallerini bozmadan ve çok fazla alet kullanmadan küçük, her birinin ayrı hikâyeleri olan yaşam sokakları ve evler yapıyorum. Ayrıca talebe göre kişiler bizlere kendi doğup büyüdükleri evleri çizip gönderdiklerinde o evi bu lodos tahtalarından yapıyorum. Şimdiye kadar bu şekilde 3 adet doğup büyüdüğümüz evlerden yaptık. Ayrıca her birinin hikâyesini eşim ile birlikte yazıyoruz. Hayalimiz bunu marka haline getirmek. İncelemek ve satın almak isteyenler şimdilik İnstagram sayfasından bana ulaşabilirler. (  @lodosart_ )

    “BİZ BİZE GEZIYORUZ” İLE DOĞA YÜRÜYÜŞLERI 

    Her hafta sonu doğa yürüyüşleri ve kamp yaptığınız “Biz Bize Geziyoruz” gurubu nasıl doğdu, bu guruba nasıl katılabiliriz? Hangi rotalar var programınızda, nerelere gittiniz şimdiye kadar? 

    Toplum olarak doğamızdan çok uzaklaştık. Normal şartlarda olmamız gereken yer orası fakat bizler işlerimiz ve yaşam şeklimiz nedeniyle ara sıra aklımız eserse gittiğimiz yer olarak görmeye başladık. İnsanların sürekli stresli, gergin ve hastane önü kuyruklarında olmasının nedeni bu bence. Biz de eşim ile aldığımız bir karar ile “Biz Bize Geziyoruz” adında Telegram üzerinden bir grup kurduk ve önce arkadaşlarımızı ekledik sonra onların da arkadaşları katıldı.

    Daha yeni sayılırız ama çok güzel yerler gezdik ve kamplar yaptık. Son gittiğimiz Kızılcahamam Kampı ve Sinekli Yaylasıydı Grup üzerinden hemen hemen her hafta sonu etkinlikler yapmaya çalışıyoruz. Burada herkes kendi masrafını karşılıyor. 10 ila 13 km. lik doğa yürüyüşleri ve yoga gibi etkinlikler yapıyoruz. Katılmak isteyenler benim şahsi instagram sayfam üzerinden benimle iletişime geçebilirler. Yakın bir zamanda bu etkinlikleri profesyonel bir kulübü ile gerçekleştireceğiz ve ilk adımlarını da atmış bulunuyoruz.

    HAYALİMİZ VEGAN KÖYÜ KURMAK 

    Gelecek planlarınız içinde hangi yeni projeler yer alıyor?

    Ben elimden geldiğince içinde bulunduğumuz doğaya ve diğer canlılara saygı duyarak yaşamaya çalışıyorum. Eşimle büyük bir hayalimiz ve projemiz var. Bir vegan köy kurmak. Ulaşımın sadece bisiklet ile olduğu, hiç bir şekilde hayvan sömürüsünün yaşanmadığı, hayvanların sadece orada birlikte yaşadığımız canlılar olduğu, her köşesinde küçük küçük lodos art atölyelerinin olduğu, akşamları hikâye anlatımının yapıldığı perde oyunlarının sahnelendiği bir köy kurmak. Bunun için zihinsel ve ruhsal olarak eşim ile birlikte alt yapıya sahip olduğumuzu düşünüyoruz. Simdi sadece doğru zamanı bekliyoruz. 

    Bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. Sizin tanıdığım için çok mutlu oldum, yolunuz açık olsun. 

    Rica ederim… Ben de sizi tanıdığıma çok memnun oldum. Böyle bir röportaj fırsatı sunduğunuz için de ayrıca teşekkür ederim. Doğayla kalalım.

    Yorumun benim için değerli

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz

    Copy Protected by Chetan's WP-Copyprotect.