Nur Aksu 2007’den 2017 yılına kadar yazdıklarını “Yaşamın Kıyısında” adlı bloğunda paylaşan bir yazar. Bloğu sayesinde ben de onu tanımıştım yıllar önce, yazılarımıza yaptığımız yorumlarla kurduğumuz iletişim bugüne kadar hiç kesilmedi. Kolektif kadın kitapları serisi olan, İmza: Kızın ve İmza: Ben kitaplarında da yazılarıyla yer alan Nur Aksu’nun ilk kitabı “Sandık” Sapiens Yayınları‘ndan çıktı.
Nur Aksu’nun kızı Sema bir paylaşımında “bizim ailemizde yazmak ve okumak bir ihtiyaçtır. Annemin sandığında öyle hazineler vardır ki o sandıktan çıkanlarla, duyguları, yetenekleri, sözleri, derinliği zenginleşmeyecek kişi yoktur” diyor.
Biz de bu hazinelerden payımızı alalım ve “Sandık”ın kapağını açalım o zaman.
Nurcuğum tebrik ediyorum kitabını, her blog yazarının hayali midir bir gün kitap yazmak?
Öncelikle ince yorumun ve ilgin için teşekkür ederim. Blog yazanların kitap hayali var mıdır? Bilemiyorum. Yazanlara, yazılanlara göre değişebilir belki. Ama benim hayalim değildi. Ben hayal kurmayı çok erken yaşlarda bıraktım, hayaller gerçekleri yoruyordu çünkü.
Blog fırtınası olduğu yıllarda okumak için misafir olduğum ev sahiplerine yorum yazmaya başladım. Yorumlarım gittikçe satırları aşar oldu, hatta post olmaya başladı. Yazmanın keyfini aldım, geçmişte yazdığım bir kaç satır yazı ve şiirlerimden çok başkaydı bu duygu. Yorum yazmak için açtığım blog sayfasında yazmaya başladım, yazdıkça zevk aldım. Sanki psikoterapideydim. Duygularımdan, düşündüklerimden, gerçekleri yaşayanların anlattıklarından yola çıkarak yazdım, yazdıkça huzur buldum, yazdıkça kendimi tanıdım, yazdıkça eskimeyen gerçek dostlar edindim.
Yıllar geçti üstünden, kaybolmaya başladı sandım. Dönüp okuduğumda yazılarımı, benim için çok değerli olduğunu gördüm. Bir gün yollarımızın kesiştiği Sapiens Yayınları ailesi ile tanıştım. Beni yüreklendirmeleri ve yardımları ile Blog karalamalarım SANDIK adlı bir kitaba dönüştü. Hayal kurmadan hayal ötesi hayal yaşamanın keyfini aldım.
Kimdir Nur Aksu, bu okuma ve yazma aşkı nereden geliyor?
Okumayı, yazmayı, hobileri seven, otuz beş yıl çalıştıktan sonra emekli olan, emekli olunca da her emeklinin istediği gibi egenin bir kasabasına, doğup büyüdüğü İstanbul’u terk edip dinlenmeye çekilen, iki yavru dört can yongası olan, sıradan bir emekli. Okuma, yazma aşkı ya genetiktir, ya çocukluğun geçtiği yaşam alanı ya da eğitimdir. Benim yaşadığım kuşakta okumak gıda gibi gerekliydi. Herkesin evine günde bir gazete muhakkak girer, tüm bireyler okurdu. Semtlerde bulunan kültür merkezlerinin kütüphanesi alınıp okunan, okuma sonrası iade edilen kitaplar cennetiydi. Babamın eskileri masal gibi anlatmasının yanında, on yaşında okuduğum ilk romanım Çalıkuşu’nun verdiği okumayla yaşamı sorgulamam gerçeğimdi. Kısa kısa yazdığım şiirler, aklıma geldikçe karaladığım satırlar, unutmamak için tuttuğum günlükler hiç durmadan devam etti.
KENDİNİ SEVEN ETRAFINA IŞIK SAÇAR, IŞIĞINDA GÖRDÜKLERİNİ SEVER
“İnsanın seviyorum demesi için çok sağlam bir kalbi, çok sağlam bir beyni ve çok sağlam gözleri olması gerek” diyorsun ya, senin bu hayatta en çok sevdiğin ne oldu?
O satırları kendim için söyledim, doğruyu açıklamam gerekirse ben bu hayatta en çok kendimi sevdim. Çünkü kendini sevmeyen hiç kimseyi sevemez, duygudan yoksundur yüreği. Kendini seven etrafına ışık saçar, ışığında gördüklerini sever.
KADER DEĞİLDİR YAŞAM, SAVAŞTIR
Yaşamla savaş halinde olduğunu ifade ediyorsun yazılarında, bu savaşın kazananı ve kaybedeni kim oldu?
Tabi ki, Ben. Kaybeden ise Zaman oldu. Zaman hiç durmadan aktı, ben hiç durmadan savaştım. Herkesin yaşamla savaşı vardır, bu savaşı gören mücadele eder görmeyen pes eder. Yaşam kimseye altın bir tabak içinde sunulmaz. Dünyaya gelmeye gör o an başlar yaşamla savaş. Önceleri elinden tutanlar var olsa da sonrası! Zordur sonrası görebilene, kader değildir yaşam, savaştır bana göre.
“Yaşamın kıyısında der ki, her duvarın ayrı bir yaşamı vardır, içinde yaşanılanlarla saklı kendisine ait” Duvar gibi güçlü bir kadın olmak zorunda kalmak seni nasıl şekillendirdi?
Duvar kadar dimdik, sırası geldiğinde duvar kadar soğuk, sırası geldiğinde sağır, dilsiz, duvar gibi koruyucu, çizildiğinde acı duymayan. Ve ne renk istersen, tüm yazılmış çizilmişleri içinde bırakıp, boyayarak.
NE KADAR AZ UYURSAM O KADAR ÇOK YAŞARIM
Çocukluğunda en mutlu olduğun anların; küçük iki oyuncak bebeğini kumaş parçalarıyla giydirdiğin ve oynadığın zamanlar olduğunu söylüyorsun. Daha sonra da, biçip, dikme ve üretme maceran devam etti sanırım. Seni mutlu eden uğraşlardan bahsedebilir misin?
Çocukluğumda da çok severdim el hobilerini, halen çok seviyorum. Kendi giysilerimi dikmek, örmek beni mutlu ediyor. Çocuklarımı kendi diktiklerim e ördüklerimle büyüttüm. Aslında çalışıyor, çocuk bakıyor, ev idare ediyordum. Ama hobiye ayırdığım zamanlarda dinlendiğimi hissediyordum. Oysa zorunlu değildim. Çok kişinin bana katılmadığı düşüncelerim var benim. Boş geçen her saniye yaşama olan borcumuzdan çalıyor sanki. Ya da bana “yeter artık, git yat” dediklerinde “ne kadar az uyursam o kadar çok yaşarım” derdim. Derdim diyorum, şimdi değil. Sanırım yeteri kadar yaşadım. Şimdilerde el işlerim daha dinlendirici oldu. Kurs ortamına girdim, yeni hobiler edindim. Tasarımların bu kadar zirve yaptığı hobilerin bulunduğu İnterneti geç yakalamak üzücü oluyor zaman zaman. Yine de takip edip elimin erdiğine uzanıyorum işte.
“Ne kadar az uyursam o kadar çok yaşarım” çok sevdim bu düşünceni. Keşke ben de daha az uyuyabilmeyi becerebilsem.
“Taşınmadan önce eski evimde en son kolilediğim huzuru bu evimde ilk koli olarak açtım” Ne güzel bir ifade bu. Şu anda hissettiğin duyguları merak ediyorum. Yaşadığın zorlu hayat şimdi yerini neye bıraktı? Hayattaki “iyi ki” lerini duymak isterim.
Huzur mayalamak gibi. Evde toplanacak eşya kalmayınca son bir dolandım evin içinde, kıyıda köşede sıkışmış mutlulukları, odalarda bana bakan huzuru gördüm. Dayanamadım, burada bırakmaya gönlüm razı olmadı, koliledim ve yeni evime girer girmez dağıttım her yere.
Şu anda hissettiğim duygu, beni yeniden yaşanmışlıkların içine alan bu soruların mutluluğu. İyi ki yaşamışım tüm zorlukları, o günlerin zorluğu bugünün huzurdur belki. “İyi ki” lerim? Küçük yaşta annemi kaybetmek her çocuk gibi bana da travmalar yaşattı tabi. Kardeşlerim vardı ve bu travmayı atlatmam gerekiyordu. Çocuk aklı işte, hiç evlenmeyecek hele hele hiç çocuk sahibi olmayacaktım. Geride kimse kalıp üzülmeyecek, kimseyi kimseye emanet etmek zorunda kalmayacaktım. Olmadı tabi, çocukluk bitti gençlik geldi. Evlendim de çocuğum da oldu, ama içimdeki o korku hiç geçmedi, çok yordu beni.
İki yavru, onlar benim “iyi ki” lerim işte. Yaşam heyecanlarım, arkadaşlarım, tutunacak tek dalım, tökezlediğimde dayandığım bastonum oldular. Dünyanın en güzel torunlarını verdiler bana “iyi ki” lerimi.
Adına Dünya dediğin bu lunaparkta en çok hangi oyuncağa binmeyi sevdin? Torunlarınla gider misin lunaparka?
Dünya, çocukluğumdaki lunapark oyuncaklarını yok edip, kendi kuralları ile koskocaman bir lunaparka dönüştü. Göstermek istediğim eski lunaparklar olsaydı şimdi torunlarımı zevkle götürürdüm. Dünya dediğimiz lunapark, oyuncakları çarkları arasında yok etti. İnsanlar oyuncakları gerçeğe dönüştürdü. Eski lunaparkta en çok sevdiğim kayık salıncaktı. Dünya dediğim bu yeni lunaparkta sevdiğim sadece Boğaziçi Köprüsü’nün ışıkları.
“Kelimelerin tükendiği yerde ve bir sonun başlangıcındayım şimdi” kitaptan alıntıladığım bu cümlenin ışığında sana sormak istiyorum;
Hüzün mü Neşe mi? Az hüzün çok neşe….Neşenin tadına varmak için hüznü bilmemiz gerek.
Sonlar mı Başlangıçlar mı? Başlangıçlar…. Her sonun bir şey başlangıcı vardır ki çünkü.
Ben mi Biz mi? Biz….. Tek harfin bu kadar çok şey değiştirdiğinde her zaman düşünmüşümdür.
Mücadele mi Razı Gelme mi? Mücadele…. Yaşam savaşını razı gelmeye bırakırsak baştan kaybederiz.
Okumak mı Yazmak mı? Hem okumak hem yazmak…..Okumak yaşam pusulamız, yazmak ise nefes almaktır.
Kalabalıklar mı Yalnızlık mı? Kalabalık….Öz kalabalık ise çok severim. Yalnızlık daha bir tercihimdir, kendimle olmayı çok severim.
Çok teşekkür ediyorum bu güzel söyleşi için Nurcuğum. Yolu açık olsun kitabının okuru bol olsun.
Ben teşekkür ederim, bana bu fırsatı verdiğin için.
Çok güzel olmuş , ikinize de tebrikler